QR Code
https://iclfi.org/pubs/spk/228/erdogan-tr
Down With Erdoğan! Down With NATO! (İngilizce), Workers Vanguard No 1184 yayınından çevrilmiştir

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart’ta tutuklanması Türkiye’de büyük bir huzursuzluğa yol açtı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan otoriter rejimine karşı her türlü direnişi, baskı, yasak ve tutuklamalarla ezmeye çalışıyor. İmamoğlu yolsuzluk, rüşvet ve terör örgütleriyle bağlantılı olmakla suçlanıyor. Ayrıca İstanbul Üniversitesi, İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığına aday olabilmesi için gerekli olan diplomasını iptal etti.

Aynı zamanda, Erdoğan’ın otoriter rejiminden bıkmış emekçi kitleler, harap olmuş bir ekonomi ve sürekli artan yaşam maliyeti ve sosyal eşitsizliklerle karşı karşıya. Korkunç çalışma ve yaşam koşulları karşısında, ülke çapında aralarında birçok fabrikada daha iyi ücretler için yapılan yasadışı grevlerin de bulunduğu bir grev dalgası patlak verdi.

Erdoğan, bir yandan nefret edilen rejimine karşı artan hoşnutsuzluk, diğer yandan da İmamoğlu’nun kendi iktidarı için oluşturduğu tehdit karşısında sıkışmış bir halde, muhalefeti ezmek için çaresiz bir hamle yaptı. Amaç, İmamoğlu’nu tam da 2028’deki bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimi için Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) adayı olarak gösterilirken onu devre dışı bırakmak.

İmamoğlu’nun tutuklanmasından bu yana, her gün ülke çapında büyük gösteriler düzenlendi ve bunların en büyüğü İstanbul’da 2,2 milyon kişinin katılımıyla gerçekleşti. Öğrenciler, işçiler, Kürtler ve diğerleri İmamoğlu’nu savunmak için sokaklara döküldü ve İmamoğlu’nun yanı sıra aralarında pek çok solcunun da bulunduğu tüm tutukluların serbest bırakılması çağrısında bulundu. Ayrıca Erdoğan’ın giderek otoriterleşen rejimine karşı adalet ve demokrasi çağrısında bulunuyorlar.

Biz baskıya ve otoriterliğe karşı çıkıyor, İmamoğlu’nun ve tüm tutukluların serbest bırakılması çağrısında bulunuyoruz. Ancak, artan otoriterleşmenin kaynağını anlamak esastır. Otoriterleşmenin ve aynı zamanda yoksulluk ve sefaletin kökü, ülkede başrolü oynayan emperyalizmin ülkeyi baskı altına almasında yatmaktadır. Dolayısıyla, otoriterleşme ile emperyalist güçlerin Türkiye’nin bağımlı konumu nedeniyle üzerindeki artan baskısı arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Burjuvazi, ister Erdoğan ister Kemalistler yönetiminde olsun, iktidarını korumak için yabancı sermayeyle omuz omuza yürüyor, işçileri eziyor ve az ya da çok totaliter bir rejim kuruyor. Troçki’nin yazdığı gibi:

“Bu şekilde, ulusal burjuvazinin güçsüzlüğü, yerel özyönetim geleneklerinin bulunmaması, yabancı kapitalizmin baskısı ve proletaryanın görece hızlı büyümesi istikrarlı bir demokratik rejimin üzerinde durabileceği zemini ortadan kaldırmaktadır. Geri kalmış, yani sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin hükümetleri genellikle Bonapartist veya yarı Bonapartist bir karakter taşırlar”

—“Emperyalist Çürüme Çağında Sendikalar” 1940

Dolayısıyla, otoriterliğe karşı ve demokrasi için mücadele, emperyalist boyunduruğa karşı mücadele ile bağlantılı olmalıdır, yani NATO’ya karşı mücadele ile el ele gitmelidir. Ancak Kemalistler bu mücadeleye hiçbir şekilde öncülük edemezler. Onlar Erdoğan’dan daha açık bir şekilde NATO ve emperyalizm yanlısıdırlar. Yıllardır Erdoğan’ınki kadar otoriter rejimlerin başını çektiler ve emperyalist baskının aracı oldular.

Erdoğan’a karşı mücadeleyi ilerletmek, demokrasiye ulaşmak ve Türk işçilerinin, Kürtlerin ve yoksulların çıkarlarını ilerletmek için bugün solun acil görevi, kararları veren ABD emperyalizmine karşı proleter bir cephe oluşturmaktır. Bu mücadele sırasında Kemalistler, hem demokrasinin hem de ülkenin emperyalist boyunduruktan kurtuluşunun önündeki engeller olarak açığa çıkacaktır. Kahrolsun Erdoğan! Kahrolsun NATO!